"Ekonomik Saldırı mı” Yoksa “Kendim Ettim Kendim Buldum” mu?
Ekonomik bir travma yaşıyoruz ve ortalık toz duman…
Kriz demiyorum çünkü yaşadığımız süreç bir travma süreci. Ama atlatamazsak (ki bana göre atlatacağız) sonuçları şirketlerin iflası, işsizlik ulusal yokluk ve yoksulluğa sebep olabilecek bir akut krize dönüşebilecek bir travma…
Bu travma karşısında Toplumun bir kısmı karamsarlık ve umutsuzluk, bir kısmı umut ve öz güven içinde. Sosyal mecralar, TV ekranları, gazeteler “felaket tellalları” ile “bir şey olmazcıların” atışmaları ile yanıyor.
Aslında bu konu ile ilgili uzun bir yazı yazmıştım ama bunu 3 başlığa böldüm…
İlki okumakta olduğunuz bugün olup bitenlerin nedenlerini nasıl anladığım ile ilgili bu yazı olacak. Diğeri bu ekonomik travmayı aşacağıma inancımı destekleyen iç ve dış dinamik ve sebepleri paylaştığım “Sakin Olun Biz Bu Travmayı Atlatırız” başlıklı yazı olacak… Sonuncusu ise “Biz Bugünden Yarına Ders Çıkarır mıyız?” başlıklı sonuç yazısı olacak…
Bir “Saldırı” altında mıyız
Yoksa "Kendim Ettim Kendim Buldum” Durumu mu Yaşadıklarımız?
Bir başka ifade ile ülkemizin siyasi, strateji ve ekonomi yönetiminde geçmiş dönemde yapılan “doğru işlerin” yanı sıra; “bilerek veya bilmeyerek”, “keyfiyetten veya mecburiyetten”, “kerhen veya sehven” yapılan bazı “hatalı işler”; ülkemiz ekonomisini saldırıya açık hale getirdi ve başta ABD Başkanının, birkaç terör örgütünün ve Türkiye ile hesap görmek isteyen bilinen veya bilinmeyen güç odaklarının saldırıları da bu günkü travmayı doğurdu.
İlk olarak “Kendim Ettim Kendim Buldum” Meselesine Bakalım.
Bugün yaşanan travmanın bu kadar sert olmasının ve can yakmasının dün kaynaklı ekonomik, siyasi ve stratejik gerekçelerinin bir kısmı; yönetimde bulunanların ve bizlerin “doğru karar ve tercihlerinin” bir kısmı “yanlış karar ve tercihlerinin” sonuçları veya bir başka ifade ile bedelleridir.
Çünkü son bir yıldan beri Türkiye’de dolar ve enflasyon olağan ve sebepleri anlaşılabilir ve göreceli olarak kabul edilebilir bir yükseliş trendinde idi.
Bugün yaşanan travmanın sonuçlarının, yani doların olağan olmayan, anlaşılmaz ve kabul edilemez yükselmesinin oluşturacağı hasarının büyük olacağı beklentisine, potansiyel bir kriz riski taşımasına ve ekonominin, iç veya dış gelişmelere karşı; moda tabir ile bu kadar “kırılgan” hale gelmesine yol açan;
- yapılmaması gerekirken, yaptıklarımız,
- yapılması gerekirken yapmadıklarımız
- yapmak isteyip de yapamadıklarımız
ile ilgili onlarca madde sayabilirim ve siz de bu listeye onlarca maddeyi hemencecik ekleyebilirsiniz. Bu travmayı atlatır atlatmaz bu kendi listemi paylaşacağım ve sizde o zaman eklersiniz… (bakın o zaman diyorum bu gün bu yazının altına yorumlarla ekleyin demiyorum…)
Bunların bir kısmı veya tamamı için; hükümeti suçlayabilir veya savunabilir, “mecburiyettendi” veya “keyfiyettendi” diyebilirsiniz. Hepsi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın suçu veya hayır o elinden geleni yaptı daha ne yapsın ki diyebilirsiniz… daha analitik düşünenleriniz vatandaş hiç mi sorumlu değil diye sorabilir veya vatandaşın ne suçu var diyebilirsiniz.
Diyebilirsiniz hatta bu konuda sabahlara kadar tartışabilir, sayfalarca yazabilirsiniz ama bu tartışmaların bugün için hiçbir önemi yok…
“Dün” için önemi vardı; dikkate alınsa idi bugün olanlar yaşanmazdı demek için…
“Yarın” için önemi var; bir daha ülkemde bu günler yaşanmasın diye bunları dikkate almamız lazım demek için…
Ancak “bugün” için önemi yok. Çünkü evde yangın çıkmışken, bir daha yangın çıkmaması için ne yapılmalı veya yangını kim çıkardı diye sormanın yangını söndürmeye faydası yok
Kime hesap soracağımız, kime fatura çıkaracağımız ve bir daha bu duruma düşmemek için neler yapacağımız yarının tartışma konusu.
Bugün düşünmemiz gereken, bu travmayı en az hasar ile veya hasar görmeden veya güçlenerek ülkemizi, işletmemizi ve hanemizi nasıl çıkaracağımızın yollarıdır.
Gelelim “Ekonomik Saldırı” Meselesine…
Bakın, bu konuyu biraz uzunca ele alacağım. Çünkü dünü anlatmanın bir faydası yok ama bugün yapılmakta olanların bugünü anlamak ve evdeki yangına hala kim nasıl benzin döküyor bilmek ve nereye su sıkacağımız bilmek açısından önemi var.
Öncelikle bazılarımız hala nasıl bir Türkiye’ye ekonomik saldırı yapılıyor ya anlamadı ya da bu travmanın bu kadar sert ve potansiyel kriz riski taşıyan nitelikte olmasının ABD’nin yaptıklarının değil sadece kendi yaptıklarımızın bu travmaya sebep olduğu yönünde kasten veya sehven ısrarcı davranıyor.
Bir önceki başlıkta bahsettiğim üzere, bugün faydası olmayacağı için madde madde saymadığım iç kaynaklı hatalar sebepler ile doların olağan ve kabullenmeye başladığımız şekilde yükselişi herkesin malumu idi.
Ama bugün yaşamakta olduğumuz dolardaki olağandışı ve kabul edilebilir olmayan yükseliş travmasının bizim dışımızda gerçekleşen sebeplerinin 3 boyutu daha var.
Bunlardan biri “doların sahibinin” yaptığı “olağan hamleler” ki bunlara saldırı değil ABD ekonomisi için savunma hamleleri diyebiliriz.
İkincisi ülkemizin dış ilişkilerinde oluşan “konjonktür gereği” sermaye sahiplerinin “olağan ama ön görülebilir” hamleleri ki bunlar onlar için korunma ve meşru müdafaa niteliğinde hamleler demek yanlış olmaz.
Sonuncusu ise ABD’nin ve güç odaklarının “olağan olmayan hamleleri” ki işte bunlar bugün yaşananları doğrudan veya dolaylı etkileyen saldırılar anlamına geliyor.
Doların sahibinin yaptığı doğal hamleler
ABD Merkez Bakası FED’in kendi ülkesindeki ekonomik gerekçeler ile 2017’den bu yana adım adım faizlerde yükseltmeye gitmesi sonucu olarak dünyada dolar doğal olarak değerleniyor. Doların tüm paralara karşı değerlenmesi aylarca birçok az gelişmiş ülke gibi gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ekonomilerinin en önemli gündemi.
Merak edenler yerli ve yabancı ekonomi sitelerinden Trump’un bile şikayetçi olduğu bu faiz hamlelerini takip ediyorlar, etmeyenlerde edebilirler.
Bu durum ülkemizde borçlarını ödemek veya dolar pozisyonunu güçlendirmek için oluşan dolar talebi ve Merkez bankasının karşılıksız olarak bastığı TL sebebi ile değeri göreceli olarak düşmeye başlayan TL karşısında yükselme eğilimine giren doların yükselişine doping etkisi yapıyor.
Bu faiz yükseltmenin eğer tüm ülkelere karşı bir saldırı amacı yoksa bu hamleye bir saldırı diyemeyiz.
Dış İlişkilerimizdeki Konjonktürel Duruma Karşı Uluslararası Sermayenin Olağan Hamleleri
Dış İlişkilerimizde oluşan Konjonktür oldukça dramatik bir boyutta seyrediyor…
Türkiye’nin;
Ülkemizin güvenliğini, bekasını tehdit eden tüm terör örgütleri ile mücadelede bizi yalnız bırakan hatta bunlara destek veren
Bu ülkenin vatandaşlarının doğru veya yanlış seçtiği hükümetleri kendilerine göre haklı veya haksiz istemediği için algı operasyonu yapan
Ortadoğu’da bütün taraflarla değil senin çıkarına olmasa da bizim tarafla çalış diyen
ülkelerle ilişkileri zayıflıyor ve Türkiye AB ve Amerika ile yollarını ayırma ve başka bir yöne evirilme sürecine giriyor.
Doğal olarak olarak uluslararası yatırımcılar ve sermaye sahipleri Türkiye’nin en büyük pazarları olan ülkeler ile olan bu kavgasının nasıl neticeleneceğini bekliyor. Ve sermayenin tabiatı olan olağan ve ön görülebilir hamleler içine giriyorlar. Para piyasalarında Türk lirasından çıkıyorlar, ülkemiz borsasındaki risklerini azaltıyorlar, yatırımlar konusunda temkinli davranıyorlar vs. vs.
Bunun sonucu olarak Doların Türk Lirası karşısındaki yükselişi bir doping daha alıyor.
Doların Sahibinin ve Güç Odaklarının Olağan Olmayan Hamleleri; Saldırıları…
Öncelikle ABD Başkanının diğer ülkelere yaparak bizi dolaylı olarak etkileyen, İran’a ve Rusya’ya ekonomik yaptırım, Katar gibi Türkiye dostu ülkelere göz dağı hamleleri dışında doğrudan Türkiye’ye yönelik olağan olmayan hamleleri var ki; işte bunlar tam bir saldırı niteliğinde…
Örneğin; Rahip Brunson ile ilgili olarak ABD başkan yardımcısı; “Başkan Trump adına konuşuyorum rahibi bize ver yoksa sonuçlarına katlanırsın” diye yaptığı açıklama ile iç ve dış piyasalarda; ABD, Türkiye’ye ekonomik, siyasi ve hatta askeri tedbirler alabilir olarak algısı oluşturmak istiyor…
Örneğin; Türkiye’nin borç döngüsünü sekteye uğratmak için Türkiye’ye kredi verilmemesi ile ilgili aldıkları ve bunu tüm dünya ülkelerine kabul ettirmeye çalışmaları sonucu iç ve dış piyasalarda Türkiye’nin borcunu ödeyemeyecek duruma gelip iflas edeceğini hesaplarının yapılmasını istiyor.
Örneğin; Maliye ve Hazine Bakanı mevcut durumla ilgili açıklamalar ve önlemler açıklayacağı saatte, ABD’de kargalar kahvaltısını bile yapmamışken “Türk alüminyum ve çelik ürünlerine vergiyi arttırdığı” tweetini atıyor. Ayrıca ABD ile Türkiye ilişkilerinin hiç olmadığı kadar kötü olduğunu ve Türk lirasının dolar karşısında güçsüz olduğunu hassaten vurguluyor ki iç ve dış piyasalar ABD Türkiye’nin canına okuyacak diye düşünmeye başlasın istiyor.
Örneğin; F35’leri vermeyeceğiz diyor ve iki ülke arasındaki gerginliği tırmandırıyor iç ve dış piyasaların ABD ile Türkiye ilişkileri düzelmez, ABD müttefiki ülkeler de Türkiye’nin yanında olmaz diye düşünmesini istiyor…
Örneğin; Merkezleri ABD’de olan kredi değerlendirme kuruluşları, medyan, internet siteleri üzerinden yapılan Türkiye Krizi ile ilgili yayınları, yapıyor, yaptırıyor, yapanları destekliyor ki iç ve dış piyasalarda panik ve korku hâkim olsun istiyor…
Dünya üzerinde parayı yöneten bazı güç odakları (ki bunlar bir önceki başlık altında bahsi geçen sermaye sahibi ve yatırımcılar değil, para ile dünyayı düzenleme amacı olanlar) iç ve dış piyasalarda TL’den doğrudan veya dolalı olarak çıkış yapıyorlar. Yapıyorlar ki iç ve dış piyasalar bu TL bir daha belini doğrultamaz hesabını yapsınlar istiyor…
Bu arada ABD ve güç odakları; uluslararası ve yerli şirketlere, Türkiye’ye yatırım yapmamaları için doğrudan ve dolaylı tehdit yapıyorlar mı onu bilmiyoruz…
Bu saldırıların sonucu olarak ABD ve güç odakları, iç ve dış piyasalardaki olumsuz her algının, iç ve dış para piyasalarında TL’den çıkış ile neticelenmesini ve Türkiye’ye yatırım yapma konusunda tedirginliğe, kredi verme konusunda ürkekliğe sebep olmasını ve dolar TL karşısında şahlandıkça şahlanmasını istiyor…
Bu saldırıların siyasi ve stratejik nedenleri üzerine sizde bende uzun uzun konuşabilir sayfa sayfa yazabiliriz,
Sonuç olarak…
Bugün yaşadıklarımız hem “kendim ettim kendim buldum” durumunun hem de bel altı ve sırtımızdan yapılan “ekonomik saldırıların” sonucu.
Ne ekonomi yönetiminde bulunanlar biz hiç hata yapmadık diyebilir ne de devam eden travmanın tüm faturası ekonomiyi yönetenlere kesilebilir.
Daha öncede arz ettiğim üzere geçmiş de şunu yapsaydık bunu yapsaydık demenin bugüne faydası yok, ama bugün yapılan, yapılmakta olan ve yapılması muhtemel olanların neler olduğunu bilmenin kısa vadede olup bitecekleri ön görmek için oldukça yararı var.
Çünkü yapılan saldırıların sonuçları dakika dakika gerçekleşiyor. Öyleyse gözümüzü bu saldırıları engelleyecek ve dakika dakika bizi rahatlatacak tartışmalara ve söylemlere ihtiyaç var…
Biz bu travmayı bir akut ve geri dönülmez bir krize dönüşmeden “inşallah” atlatırız. Bu travmayı atlatacağımıza olan inancım kimseye yaranma arzumdan veya yandaş olmamdan değil bir sonraki yazımda bahsedeceğim dinamik ve sebeplere dayanıyor.
Ama öncelikle sakin olacağız.
Birilerinin bu travma üzerinden gençlerimizi bir takım provakatif grupların ardına takıp yeniden gezi parkına çıkarmasını düşünebileceğini unutmadan, söylediklerimizin ve yazdıklarımızın travmayı krize dönüştürebilecek sonuçları olabileceğini bilerek, muhalefetimizi, hükümete eleştirilerimizi sakince yapacağız ve birbirimize yanıtlarımızı sakince vereceğiz.
Bazılarınıza “İnşallah” demem garip gelebilir ama Kehf süresi 24. Ayet bunu bana farz kılmıyor mu?
Vesselam…